Kaynak:
Cumhuriyet Gazetesi - 06.06.2003, sf.11
Tek kutuplu dünya düzeninde Batı'nın
gerçekleştirmek istediği küresel düzen bir 'tahterevalli'ye benzer:
Aynen uzun bir kalas gibi tek bir parçadır; bu hali ile bütün dünya
ülkeleri iki kanattan meydana gelen bu tahterevalli üzerinde
otururlar.
- Tahterevalli, üzerinde oturdukları "ortak
zemindir"; bu tanımlama içinde yerkürenin tamamını üzerinde toplar,
yani küreseldir.
- Ancak tahterevallinin iki tarafı birden
yükselemez. Bir taraf yükselirken diğer taraf aşağı iner.
Bazı ülkelerde "yükselen şeyler" nelerdir?
1) Yükselenlerin "iktisadi refahı" yükselir,
insanların iktisadi durumları gelişir. Bireyler, şirketler,
devletler iktisadi alanda hep birlikte gelişirler.
2) Yükselen ülkelerin siyasi güçleri de artar.
Siyasi gücün yükselmesi demek, kendi isteklerini "diğerleri"
üzerinde yaptırabilme olanaklarının genişlemesi demektir.
3) Tahterevallinin yükselen tarafında bulunan
ülkeler "askeri güç" olarak da "diğerlerinden" daha güçlü hale
gelirler.
4) Yükselenler, kültürel alanda da
etkinliklerini ve etkilerini arttırırlar. 1990 sonrasında Vatikan'ın
dünya üzerindeki etkisi artmıştır. Genel olarak Hıristiyanlığın
egemenlik alanı ve derinliği büyümüştür. Dinler arası diyalog adı
altında Hıristiyanlık faaliyetleri büyütülmüştür. Avrupa ve ABD'de
dinin siyasetteki etkisi büyüdü. Dini ve muhafazakâr partilerin
Batı'da oyları arttı.
ALÇALAN TARAFTA
BULUNANLARIN DURUMU...
Yükselen tarafta bütün bunlar ortaya çıkarken
alçalan tarafta da tersi ortaya çıkmaya başlamıştır.
- İktisadi ve sosyal sorunlar büyümüştür.
- Dünya üzerinde siyasi etkileri azalmıştır;
gelişmişlere daha bağımlı hale gelmeye başlamışlardır.
- Üzerlerindeki askeri tehdit ve baskılar
yaygınlaşmıştır.
- İç savaşlar, etnik sorunlar yaygınlaşmıştır.
- Kültürel alanda bağımlılık büyümüştür.
Her iki taraf da aynı tahterevalliyi küresel
bir biçimde paylaşmalarına karşın bir taraf yükselirken diğer taraf
aşağı inmektedir.
ALÇALAN TARAFTAKİ
"İSTİSNA"
Tahterevallinin alçalan tarafında bulunmakla
birlikte bir ayağını yükselen tarafta tutabilen ''bir azınlık'' da
hep olmuştur. Bir ayaklarını alçalan tarafta tutarken diğer ayakları
ile yükselenlere eşlik etmişlerdir.
"Eşlik" sözcüğü tam yerine oturmayabilir;
bunlar esas itibarıyla Batı'nın gelişmemiş ülkelerdeki "uzantıları"
durumundadırlar. Bunlara verilen isimler konusunda bir bütünlük
görülmez.
- Batı ile ortaklık kurmuş "yerel ortaklar"
olarak adlandırılanlar vardır. Yerellikleri işlevsel değil
coğrafidir.
- Batı'nın, gelişmemiş ülkelerdeki
"uzantıları" adını tercih edenler bulunmaktadır.
- Bir de doğrudan doğruya, "işbirlikçiler"
olarak isim takanlar vardır.
Ne ad verilirse verilsin, bunların işlevleri
pek değişmez. Türkiye yakın tarihinde, bu alanda deneyimi en fazla
olan ülkedir.
Bu çevreler katıksız "küreselleşmecidirler" .
Ayakları her iki tarafta da bulunduğu için hiçbir zaman
kaybetmezler. Sadece, onların ülkeleri ve halkları kaybeder.
Küreselleşme işinde dünyamız, bir tahterevalli
işlevi görür. İktisadi, siyasi, askeri ve kültürel olarak bir
"bütünlük" vardır. Tahterevalli vazifesi gören uzun bir "kalasın"
bütünlüğü gibi. Ancak bu bütünlüğün,
- Üretimde ve tüketimde denge,
- Paylaşımda denge gibi meselelerle uzaktan
yakından bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Aynen tahterevalli oyununda olduğu gibi; bir
tarafın yükselebilmesi için diğer tarafın alçaltılması gerekir.
Tahterevalli denge değil, dengesizlik üzerine kurulmuştur.
Küreselleşme de böyledir. Bugün "Batı'nın
yükselmesi" gibi, bir tarafın yükselmesi için diğer tarafın aşağı
çekilmesi gereklidir.
Somut örnekler mi;
- ABD'nin biraz daha yükselmesi için
Ortadoğu'nun işgali gerekmektedir.
- Avrupa ve ABD ilaç sanayiinin daha da
gelişmesi için Türkiye'de ulusal ilaç sanayiinin tasfiyesi
zorunludur.
- ABD ve AB tarımının ayakta kalabilmesi için
Arjantin ve Türk çiftçisinin fakirleşmesi kaçınılmazdır.
Küreselleşme dayatması işte budur; bir tarafın
yükselmesi, dünya nüfusunun yüzde 85'inin aşağı çekilmesi
karşılığında gerçekleşebilir. Nüfusun yüzde 10'u, dünya gelirinin
yüzde 95'ini kazanarak insan sayısındaki "fazlalığı" karşılarlar.
Aynen tahterevalli oyununda olduğu gibi.
Ancak bu bir oyun değildir: İnsanların ve
insanlığın bedelini ödediği bir sömürü düzenidir.