TOPİG KİTAPLIĞI

1-Geri Döneceksin
Maeve BINCHY
Yalnız Kadınlar Sokağı ve İtalyanca Aşk Başkadır'ın yazarı Maeve
Binchy'nin yeni romanı. Bütün dünyadan sonra Türk okurunu da fetheden ve
kitapları haftalarca "çok satanlar" listesinden düşmeyen Maeve Binchy'den
rüya gibi bir kitap daha.....
2) Kurtlar İmparatorluğu (L'Empire des Loups)
Jean-Christophe GRANGÉ
Her şey
korkuyla başladı. Ve yine korkuyla sona erecek.
"Gerçekten etkileyici bir yazar."
- The Guardian
"Grange güçlü bir kalem. Onu seviyorum."
- Anita Brookner, The Spectator
"Eleştirilere, mantığa, gerçeğe meydan okuyan bir kitap..."
- The Washington Post
"Paris'te sokak sokak, cadde cadde yaşanan bir kedi-fare oyunu.....
3) Pınar'ın Mutfağından
Pınar ALTUĞ
4) Doğru Erkeği Bulma Kılavuzu
İlhan M. UÇKAN
Her tarafta keşfedilmeyi, "doğru erkek" ilan edilmeyi bekleyen erkek
kaynıyor. Siz hâlâ kalmadı zannedin. Kapanın elinde kalıyor... Bayram yeri
gibi ortalık.
Silkinin ve kendinize gelin!
Bütün mesele "doğru erkek" potansiyelini ortaya çıkartabilecek "doğru kadın"
olmakta!
"Doğru kadın olun, doğru erkeği siz kapın!" günü bugün.....
5) Gayet Ciddiyim
Gülse BİRSEL
Bu kitabı, hayata bakış açımı sizinle paylaşmak, yaşamın manasını biraz
da olsa irdelemek, günlük devinimlerin içinde yitip giden imgeleri birlikte
ayrımsamak için kaleme aldım, falan dememi beklemiyorsunuz herhalde?!
İlk kitabımdır, tanıtım yazısına özen göstereyim, bir mesajı olsun, şudur
budur diye düşünmedim değil...
6) Bir Gün Gece-Büyük Boy
Mine G. KIRIKKANAT
"Bu geceden sonra epeyce bir şeyler olur. Fakat gelişmeleri kestirmek
güç" Gece uzun olacaktı, belli. Üstelik o, Tanrı'nın cezalandıran eli,
celladıydı.
Çok eskiden, hani o dilini öğrendiği ülkenin tarihinde, cellatların
devletten para almadıklarını, esnaf tarafından beslendiklerini okumuştu...
7) Mor
İnci ARAL
Bir bahçıvanın oğlu, eski solcu, yeni işadamı İlhan, gençlik yıllarında
sıradan bir evlilik yapmış, ancak ellisini geçtikten sonra kendinden otuz
yaş genç bir kapıcı kızına tutularak ondan bir de çocuk sahibi olmuştur.
Hayatında yeni bir sayfa açma isteğiyle eşinden boşanma çabası içindedir...
8) Git Kendini Çok Sevdirmeden
Tuna KİREMİTÇİ
Sevmesini de gitmesini de bilenler için: Git Kendini Çok Sevdirmeden.
Nostalji, aşk kırıklıkları, evlilik, birbirini sonradan anlamanın hüznü ve
acılara rağmen hayata tutunma çabaları... Tuna Kiremitçi'nin ilk romanı, bir
kazada oğlunu yitirdikten sonra annesinin Eskişehir'deki evine sığınan Arda
Akad'ın öyküsünü anlatıyor...
9) İçimden Geldiği Gibi
İkbal GÜRPINAR
"Yüreğine gizlediğin çığlıklarını haykırma zamanıydı. İkbalim! Gür pınar
serinliğinde şimdi söyleyemediklerimizi haykır bize, kaleminin yüreğinden
artık..."
- Bedirhan Gökçe-
Kitabının adı "İçimden Geldiği Gibi". Ben de sana karşı duyduğum sevgi saygı
ve hayranlığı içimden geldiği gibi yazıyorum...
10) Gezi 2003 / Türkiye Tatil Rehberi
Gezi, Türkiye'nin en güzel kitabı. Anlatımıyla, fotoğraflarıyla keyifli
bir Türkiye turu sunuyor.
750 sayfada, yaklaşık 1700 fotoğraf, 900 başlık ve arabaşlık yer alıyor.
İçeriğiyle rakipsiz, Gezi, eski okurlarınca merakla bekleniyor. Her baskısı
binlerce yeni okuruyla da buluşuyor...

1) Antropoloji Sözlüğü
Kudret EMİROĞLU
Bu çalışma, başlıca amacı "insanı ve onun yarattığı kültürü tanımak" olan
antropolojiyi; toplum bilimlerinin en genci olan bu bilim dalını
derinlemesine serimlemeyi amaçlıyor...
2) Picus Sayı-1
Kollektif
İçindekiler:
Murathan Mungan Galatasaray'lı futbolcu Ümit Karan'la konuştu.
Latife Tekin Picus için Bodrum'un özel otlarıyla yemek yaptı.
Sırma Köksal ayın en iyi ve en kötü çevilerini yazdı.
Emre Gönen'den kitap eleştirileri ve bolca keder.
Türkiye'de polisiye ikinci, belki de bu kez 'hakiki' altın çağını yaşıyor...
3) Fırat'a Karışan Öyküler
Kolektif
2000 yılının ortalarında Fırat Nehri kıyısında, Birecik Barajı'nın yapımı
nedeniyle pek çok yerin sular altında kalmasının ardından Belkıs-Zeugma
antik kenti eşsiz mozaiklerinin kurtarılması için olağanüstü bir kamuoyu
oluşturuldu. Yalnız Zeugma değildi etkilenen; Halfeti ilçe merkeziyle 44 köy
oturulamaz, bağa ve bahçelerinden ürün alınamaz duruma gelmişti...
4) İhtilalci Subaylar / 1. Kitap
Ersal YAVİ
"Bizler daha evvel komite kurmuştuk," dedi. Yüzbaşı Muzaffer
Özdağ. "Hangi tarihte yüzbaşım," dedim. Bana cevap olarak "1952 senesinde,"
dedi ve anlatmaya başladı: "Harp Okulunda öğrenciydim. Harp Okulu
Silahhanesinde kanlarımızı mendil üzerine akıtarak, harita yaptık."
Anlattıklarından gurur duyuyordu.
Oysa 1941'de Kur. Albay Seyfi Kurtbek gizli "Hücum Ordusu"nun, Kur...
5) Aşkın ve Başkaldırının Şairi Adnan
Yücel
Mehmet ÖZER
...
6) Türk ve Batı Mutfağından Yemek
Tarifleri
Ülkü NECİPOĞLU
...
7) Türk Toplumunda Aydın Sınıfın Anatomisi
Orhan TÜRKDOĞAN
Aydın sınıfın anatomisinde temel felsefe Türk Devleti'nin kaderine el
koyan yönetici sınıfın etnik kimliği, ilişkileri, danışma çevreleri,
olayların akışındaki düzenleyici rol ve etkilerini tüm boyutlarıyla
incelemek ve onların saklı zihniyetlerini katersisa edip büyük toplumla
bütünleşmeleri ve küresel entegrasyonu sağlamalarıdır...
8) Ortaçağda Bir Kadın
Ann BAER
Seçkin İngiliz yayınevi Sigwick ve Jackson'ın kurucusu Frank Sigwick'in
kızı olan Ann Baer, yıllarca Ganymed Press'in genel yönetmenliğini yaptı.
Kitaptaki çizimler de yazara aittir.
Ortaçağda Bir Kadın adlı romanında Ann Baer, ortaçağ İngiltere'sinde, bir
köylü kadının günlük yaşamını, adeta eski ve kutsal bir şarkının dizelerini
yazar gibi, ay ay, bir yıla tamamlayarak anlatıyor. Açlık.....
9) Kayıp Kuşak Filmleri
Peter HANSON
Gen-X sinemacıları tarafından yaratılan karakterler toplumun dışına
çekilmişlerdir çünkü anlatılmamış zalimlikler yapmaya muktedir toplumla
herhangi bir ilişkileri olmasını istemezler.
Sonuç olarak, bu duruşları, şu yakıcı "Ben kimim, nereye aitim?" sorusuna
bir yanıt sayılabilir; "Ben toplumun sonradan hatırladığı bir şeyim ve en
azından nereye ait olmadığımı biliyorum...
10) Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
J.K. ROWLING
...


Sömürge olarak kadın vücudu
Michéle Roberts bu romanında, kadının ataerkil toplum
baskıları altında nasıl tektipleştirildiğini 'azize' abartması yardımıyla
anlatıyor
SEVİNÇ ÖZER
KUTSANMAMIŞ AZİZELER
Michele Roberts, çeviren: Özden Arıkan, İmge Kitabevi
Yayınları, 2003, 304 sayfa, 9 milyon lira.
Michéle Roberts'ın İmge Kitabevi Yayınları'ndan dilimize 'Kutsanmamış
Azizeler' adıyla çevrilen romanı okuyucusuna bir sömestirlik ortaçağ tarihi,
sosyoloji, siyaset bilimi, feminist kültür dersinin sağlayacağı bilgiyi
sunacak kadar zengin bir roman. Edebiyat dersini saymaya gerek yok herhalde.
O zaten orada.
Kendisiyle yapılan söyleşilerden birinde Michéle Roberts; "Katolik olduğu ve
Katoliklerin vücudu, özellikle kadın vücudunu, her zaman aşağıladıklarını
gördüğü için kadın vücudunu kurtarmak, şefkatle bağrına basmak, onu sevmek,
ona dokunmak, koklamak ve sözcüklere dökmek" amacıyla yazdığını ve bu
dürtünün onda adeta "politik bir amaç" haline geldiğini söylüyor. Kısacası
Jonathan Swift'in 'Güliver'in Seyahatleri' romanında yaptığı gibi Michéle
Roberts da, bedeni, toplumsal düzen konusunda yaptığı çözümlemelerin bir
nesnesi olarak görme eğilimini yansıtıyor. Çünkü insan anatomisine eğilen
yazarlar bedenin tartışmadan kabul edilen bir şey olamayacağını, cinsiyet ve
cinselliğin toplumsal görüntülerinin toplumsal politikaların bir parçası
olduğunu bilen yazarlardır. Bu nedenle Roberts da tıpkı Swift gibi yer yer
komediye varan keskin bir hiciv yazıyor. Roberts'ın hiciv stratejisi daha
çok cinsiyet politikalarından ve din eleştirisinden güç alıyor..
Geçmişe baş kaldırarak yazmak
Bu noktada şu saptamayı da yapmak gerekebilir: Bütün yazarlar gibi geçmişine
baş kaldırarak yazarken kendi geçmişinin bir parçası olduğunu da belli
ediyor Roberts. İyi bir Katoliğe yakışır bir biçimde, kadına karşı uygulanan
erkek iktidarında, kadının bir azize gibi kurtuluşunun yalnızca vücudunu
yadsıması sonucu gelen bir ölüm olacağı gibi oldukça kötümser ve saplantılı
bir mesajı da vermekten kendini alamıyor. Belki de Roberts bir gözlem bir
saptama yapıyor bizim için: Romalılar devrinden beri eşitlikçi cinsiyet
rollerine doğru hiçbir değişim gerçekleştirilememiş olduğundan bedenden,
dolayısıyla yaşamdan vazgeçme, direnci eninde sonunda kırılan kadın
açısından telef olma değil olsa olsa gerçek bir kurtuluş olabilir. Bu yüzden
çoğu 'zoraki azize' olan Roberts'ın kadınları, geleneksel cinsiyet
(kadınlık) rollerinde uğradıkları baskıya vurgu yaparak birer birer
ölürlerken, her birinin yaşamında (bu yaşam alanı bir manastır da olabilir
bir İngiliz pub atmosferi de) kendilerine biçilen cinsiyet rollerinin esas
olarak kadınları erkeklerin hizmetine sokmanın çeşitli yöntemlerinden başka
bir şey olmadığını gösteriyorlar bize. Erkekler ise baba/sevgili/koca
rollerinde yalnızca bu statükonun devamını sağlayarak kendi öz çıkarlarını
koruduklarını kanıtlıyorlar her defasında. Kadınlara karşı işledikleri
suçlardan erkekler en ufak bir yara dahi almaksızın kurtulurlarken,
kadınlar, arkalarında azizeliğin belirtisi olan çiçek kokuları bırakarak,
birer birer bu dünyadan ayrılıyorlar.
Edebiyat politikaları açısından Michéle Roberts büyülü gerçekçilik yöntemini
kullanıyor. 'Büyülü gerçekçilik' rasyonel bir gerçekçilik anlayışı ile
doğaüstü, fantastik bir dünya anlayışının karışımı olarak tanımlanıyor. Daha
doğrusu büyülü gerçekçilik, sömürgeleştirilen bir ülkenin denetim altındaki
toplumsal sistemine, sömürgeci gücün kendi düzen fikrini empoze etmesi gibi
bir benzetme ile açıklanıyor. Dolayısıyla büyülü gerçekçilik bir metnin
anlattığı bir kültürü 'ötekileştirme', daha doğrusu okuyucu açısından, batı
düşüncesinin koşullandırmalarından geçici bir uzaklaştırma yaratma amacıyla
yazılmaktadır. Bu nedenle de ciddi ve önemli olanla önemsiz ve sıradan
olanı, abartma ile küçültmeyi; dahası trajedi ile komediyi karıştırıp bir
yandan bakılınca 'yönetenin' yönetilen üzerindeki baskısını arttırmaya
yönlendirilebilecek, diğer yandan bakılınca
ise 'yönetilenin' ve baskı altındakinin sesini daha özgürce yükseltebileceği
bir ortam yaratabilecek bir roman politikasıdır. Michéle Roberts romanında
biraz daha fazlasını yapıyor. Romanını Hıristiyanlığın ilk yayılma
yıllarındaki Roma İmparatorluğu içine yerleştirerek, o günlerden günümüze
dek yaşanan tarihsel ve kültürel çeşitliliği, değişimi hapsediyor;
kadınlığın ve kadınların toplumsal konumlarının hiç değişmediği gözleminden
yola çıkarak evrenselci bir çözümleme yapmaya girişiyor. Kadın konusundaki
cinsiyetçi politikaları ve baskı altındaki kadınları 'azize' abartması
yardımıyla stereotipleştiriyor; kadının ataerkil toplumun açık ve örtülü
baskıları altında nasıl tektipleştirildiğini ve cinsiyet rollerine uygun
biçimlerde sömürüldüğünü, kullanıldığını gösteriyor. Roberts'ın romanında
sömürgeci baba/koca/ sevgili rollerinde erkek ve sömürülen ise kadın ve onun
tek zenginliği olan vücudu da sömürge olarak gözüküyor. Bu nedenle
kızlarının vücutlarına göz diken babalar; karılarına, sevgililerine işkence
eden kocalar, kilise adına bu işkenceleri uygulayan papazlar; kadın
cinselliğinin bilinçli olarak tüketilmesine yönelik cezalar, kulelere
kapatmalar, kuyulara atmalar; cinsiyet temelinde uygulanan her çeşit haksız
ayrımcılık Roberts'ın romanının konusunu oluşturuyor.
Ataerkil toplumun sapkınlığı
Bunlar yanında kadının doğası gereği gönüllü olarak üstlendiği anneliğin
kadın vücudu üzerindeki yükü; ev yaşamının sürdürülmesi ile ilgili olan
temizlik, yemek pişirme, çocuk bakımı gibi evin düzenlilik standartlarını
korumak için yapılan işlerin monotonluğu, her çeşit ev içi ve ev işi
sosyolojisi verileri; farklı düzeylerde, ama her defasında 'eşitsizliğin
sürdürülmesi' amacını taşıyan uygulamalarda dinin ve dini yaptırımların
rolü...
Gerçekten de erkek iktidarı her defasında dini arkasına almış oluyor kadını
çiğneyip geçerken. Dinin yarattığı mitler, dinin yarattığı baskıcı söylem,
dinin yaratığı denetim kurumları; rahibelik, papazlık, azizlik, vs., dinin
kutsadığı bedensel oruç ve bakirelik, dinin yasakladığı sağlıklı cinsellik,
dinin koyduğu cezalar, işkenceler, kısacası din tarafından denetlenen bu
dünyada kadın hiçbir zaman toplumsal açıdan ayrıcalıklı bir konuma
ulaşamayacaktır mesajını iletiyor Roberts.
Kitapta yer alan bütün azizeler, yaşamlarına umutla başlayan kadınlardır.
Ancak hemen hepsi toplumda onur ve kimlik kaybedecekleri bir biçimde
törensel bir aşağılanma deneyimine maruz bırakılmışlardır.
"Şehrin içinden geçirdiler onu, yakaladıkları kocaman balığı teşhir edilmek
üzere pazara götüren balıkçılar gibi. Christine, ağın içinde tepinip
boğuşuyor, tırnaklarıyla ağı yırtmaya çalışıyor, etrafa tükürüyordu, ama
yararı yoktu. Christine'e buldukları tımarhane şehrin hemen dışındaydı."
(s.121)
Bu kadınların aşağılanması ve büyük bedensel acılardan sonra bazen bir
manastırın soğuk odasında, bazen kuyuda, bazen bir kulede ölüme terk
edilmeleri aslında simgesel düzeyde ataerkil toplumsal düzenin
sapkınlıklarına ışık tutmakta, erkek otoritesi üzerine kurulu toplumsal
sistemlerdeki hukuksuzluk da sırıtmaktadır. Bu nedenle Kutsanmamış
Azizeler'de mucizeler hicivsel ironi gereği kadınların etrafında oluşuyor,
büyük önderlere eşlik eden ve onların büyüklüklerinin tanığı olan mucizeler
küçük ve önemsiz işler yapan kadınlara iniyor. Örneğin tuvalet temizleyen
kadınlar öldükten sonra çeşit çeşit çiçek kokusuyla dolduruyorlar
mezarlarının etrafını.
Sonunda olan oluyor ve hiyerarşik bir biçimde sıralanan onbir bin artı iki
kişilik azizeler ordusu diğer kadınlara örnek olabilmeleri için Altın Ev'de
sergileniyorlar ve kardinal, aziz mertebesinin çok uzağında yaşayan erkekler
dünyasından gelecek yeni kadın kurbanlar beklemeye başlıyor.
Michéle Roberts, "Kayıplarınız size ilham verir, benim kuramım budur",
diyor. "Yani eğer içinizden bir şey eksildiyse bir şey gelir, onu doldurur.
içinizde bir şey doğar." Onca kadının acısına, kaybına tanıklık ederek
bunları kafasını ve kalbini dolduracak esinlenmelere dönüştürmek yeteneğidir
hiç kuşkusuz Michéle Roberts'ı kadın yazarlar arasında ayrıcalıklı, bol
ödüllü bir yazar yapan.
radikal kitap ek'inden
Başa Dön

Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı (Globalization
And Its Discontents)

Yayınevi : Plan B Yayınları
Yazarı : Joseph E. STIGLITZ
Fiyatı : 12,500,000 TL.
Çevirmen : Arzu TAŞÇIOĞLU - Deniz VURAL
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2002 - Ekim
"Gelişmiş ülkeler, küreselleşmeyi yönetecek uluslararası kuruluşların
reformu konusunda üstlerine düşeni yapmalıdır. Bu kuruluşları biz kurduk,
onları düzeltmek için de biz çalışmalıyız. (...) Daha insani bir çehreye
sahip bir küreselleşme yaratabilmek istiyorsak, o zaman sesimizi
yükseltmemiz gerek.
Hiçbir şey yapmadan duramayız,
hiçbir şey yapmadan durmamalıyız."
"Bu kitap küreselleşmenin nasıl yanlış yönetildiğini anlatıyor. Joe Stiglitz
oradaydı. O biliyor.
Ve bildiklerini bu kitapta yalın ve kışkırtıcı bir dille aktarıyor." James
K. Galbraith (Teksas Üniversitesi - Austin)
Başa Dön
Küresel Terör ve Türkiye

Yayınevi : Remzi Kitabevi
Yazarı : Emre KONGAR
Fiyatı : 7,500,000 TL.
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2001 - Aralık
Prof. Emre Kongar bu yapıtında küreselleşmeyi, küreselleşen terörü ve bu
ikisinin dünyayı ve Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini irdeliyor.
*Küreselleşme ulus-devletleri yok ediyor mu?
*Soğuk Savaş ile 11 Eylül terörünün ilişkileri nedir?
*Huntington'un savı doğru mu?
*İkinci Cumhuriyetçilerin temel yanılgısı nedir?
*Türkiye dünyadaki değişimlerden nasıl etkileniyor?
Başa Dön
Kaos İmparatorluğu

Yayınevi : İletişim Yayınları
Yazarı : Alain JOXE
Fiyatı : 12,000,000 TL.
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2003 - Nisan
Bu kitap Amerikan imparatorluğunun geleceği meselesini önemli bir soru
sorarak ortaya atıyor: Amerika Birleşik Devletleri'nin gücü her şeyden önce
ekonomik midir, yoksa askeri temelli bir iktidar mıdır? Alain Joxe bu soruyu
cevaplamak için öncellikle Makyavelli, Hobbes ve Clausewitz'in "Devlet,
Cumhuriyet ve İmparatorluk" kuramlarına başvuruyor. Ekonomi de dahil olmak
üzere iktidarını sağlamak için devlet, silahlı güç tekelini meşrulaştırır ve
Ortaçağ'ın sonunda ortaya çıkan doğal durumu, "herkesin herkese karşı
savaşı"nı savuştururdu. Ama bugün, özellikle üç büyük dine mensup aşırı
sağcı din adamlarının siyasallaştırdığı köktendincilik adı altında yeniden
sanki o günlere dönüyoruz. Yazar 1991'deki Körfez Savaşı'nın ardından
Amerikan stratejik doktrinini inceleyerek, dünyanın her tarafında patlak
veren "küçük savaşlar"ın derindeki sebeplerine ışık tutuyor: Amerika
Birleşik Devletleri gücüne rağmen ne düzeni ve barışı getirmek için dünyayı
ele geçirmeye, ne de bütün dünya halklarının genel olarak güvenliğinin
sorumluluğunu üstlenmeyi düşünüyor. Sadece, uluslararası hukukun dışında,
bölgesel koalisyonlarla düzensizliği yönetmenin peşinde. Umutsuzluk
semptomlarını bastırmayı ya da terorizm suçlarını cezalandırmaya çalışıyor;
ama dünyanın her yerinde "zarar görmüş barış süreçlerini" yaratan sebeplerle
hiç ilgilenmiyor. Alain Joxe tüm bunların ışığında, bu "imparatorluk
kaosu"na karşı Avrupa'daki cumhuriyetlerin küresel düzeyde örgütlenmelerinin
önemine işaret ediyor.
Başa Dön
Hangi Küreselleşme

Yayınevi : Bilgi Yayınevi
Yazarı : Attila İLHAN
Fiyatı : 9,000,000 TL.
Basım Yeri / Tarihi : Ankara / 1997 - Mayıs
"...dünyayı kendi imgesine göre bütünleştiren büyük gücün 'kapitalizm'
olduğunu biliyoruz. Bu 'Sistem'in gerilerinde gittikçe büyümek, yayılmak,
genişlemek var. Bu büyümenin mantıksal hedefi, tüm yerküreyi pazarı, tüm
insanlığı emekçisi, ya da tüketici haline getirmektir. 'Globalleşme'
dediğimiz olay, işte bu sürecin ilerlemesidir..." Haluk Şahin
Başa Dön
Chomsky ve Küreselleşme (Chomsky and
Globalisation)

Yayınevi : Everest Yayınları
Yazarı : Jeremy FOX
Fiyatı : 3,000,000 TL.
Çevirmen : Ebru KILIÇ
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2002 - Mayıs
"Tekelleri koruyun. Milyarderleri koruyun. Ücretleri düşürün. ABD
şirketleri için hayırlısını yapın. İşte, size küreselleşme..."
(Chomsky)
Başa Dön
Amerikan Muhalifleri Konuşuyor (Talking About
A Revolution Sout End Press )
Yayınevi : Aykırı Yayınevi
Dizisi : Araştırma Dizisi
Yazarı : Mıchael ALBERT , Howard ZINN, Noam CHOMSKY, Barbara EHRENREICH ,
Bell HOOKS , Manning MARABLE
Fiyatı : 6,250,000 TL.
Çevirmen : Ali ÇAKIROĞLU
Basım Yeri / Tarihi : İstanbul / 2001 - Mayıs
Bugün "devrim" sözcüğü birçok insanda bir gülümsemeye yol açıyor! Bazısı
alaycı, bazısı hüzünlü bu gülümsemeler artık çok uzaklarda kalmış bir hayali
ya da karabasanı hatırlatıyor. Oysa çok değil, daha 25-30 yıl önce dünyada
milyonlarca insan "devrim"in çok yakın olduğuna inanıyor ve bu uğurda
kararlı bir şekilde dövüşüyordu.
İnsan yaşamı için 25-30 yıl tabii ki uzun bir süredir, ama insanlık için çok
kısa bir süre, bir andır. 60'lı yılların sonlarında ortaya çıkan devrimci
hareketlerin neredyse tümü doğrudan devlet terörü veya devlet destekli terör
grupları tarafından ezildi ama yine de insanın özgürlük, adalet ve eşitlik
tutkusu yok edilemedi...
Başa Dön
Terorizm Efsanesi

Yayınevi : Ayraç Yayınevi
Dizisi : Toplumbilim-Siyasetbilim Dizisi
Yazarı : Noam CHOMSKY, Edward S. HERMAN, Gerry O SULLIVAN, Alexander GEORGE
Fiyatı : 6,000,000 TL.
Yeni Sayfa Fiyatı : 4,800,000 TL.
Kazancınız : % 20
Çevirmen : Bahadır Sina SENER
Basım Yeri / Tarihi : Ankara / 1999 - Mart
Terörizm konusundaki incelemelerde tutulacak iki yol var. Bu yollardan
birinde neyin terörizm olduğu belirlenerek işe başlanır. Sonra terör
örnekleri araştırılıp çareler bulunmaya çalışılır. Bu doğru olan
yaklaşımdır. Yollardan diğerinde, terörizmin sorumlusunun resmen belirlenmiş
bir düşman olduğu savından hareket edilir. Sonra, terör eylemleri bu düşmana
yüklendiği vakit teröristçe diye nitelenir; değilse, bu eylemler görmezden
gelinmeli, "misilleme" ya da "özsavunu" diye adlandırılmalıdır. Bu da
propagandacı yaklaşımdır. Propagandacı yaklaşım, genel olarak hükümetlerce,
bir de totaliter devletlerdeki hükümet aygıtlarınca benimsenir. Terörizm
Efsanesi bu yaklaşımı, devlet güdümlü uluslararası terörizmi ele alıp
irdeleyen önemli bir çalışma.
Başa Dön

antoloji
yeni sayfa