Yazılar

Giriş
Hakkımızda
Yazılar
Fotoğraf Galerisi
Üyemiz Olun
Kitaplık
Linkler

Küreselleşme: Altı Soru, Altı Cevap

[Bu broşür, İspanya Öğrenciler Sendikasının, kapitalist küreselleşme karşıtı harekete ilişkin hazırladığı bir eğitim broşürüdür.]

1) Küreselleşme nedir?

Küreselleşme, farklı ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin, her bir ulusal ekonominin diğerlerine bağlı olduğu bir dünya ekonomisi yaratma noktasına dek genişlemesidir. Hiçbir ülke kendine yeterli değildir, hepsi de ürünlerini diğer ülkelerle değişime sokma ihtiyacını duyar. Potansiyel olarak, ekonominin uyumlu bir biçimde uluslararası ölçekte planlanmasının temelini döşeyeceği için, bütünleşmiş bir dünya ekonomisinin yükselmesi, aslında zorunlu olarak olumsuz bir şey değildir. Sosyal adalete ve üretim araçlarının (fabrikalar, teknoloji, sermaye) ortak mülkiyetine dayalı bir ekonomik sistemde, bu, insanlık için görülmedik bir ileri adıma olanak tanırdı. Fakat kapitalist sistem, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve her bir kapitalistin en yüksek kârı elde etmeye çalışmasına dayanır. Bu da gelişmeyi olanaksız kılar ve gezegendeki insanların çoğunun yaşam standartları düşerken, küçük bir azınlığın muazzam ölçüde zenginleştiği bir durum yaratır.

2) Yoksulluk ve eşitsizlik neden artıyor?

Bugün dünyada 6 milyar insan yaşıyor ve 10 milyar insana yetecek kadar yiyecek üretmek mümkün. Buna rağmen, açlık, açlıktan ölümler ve sefalet artıyor. 800 milyon insan yeterli beslenmeden yoksun ve 2,4 milyar insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. En yüksek üç Microsoft yöneticisinin toplam serveti, ABD’nin yoksullukla mücadele programlarına harcadığı paradan daha fazladır. Farklı ekonomiler arasındaki mal değişimi, hakkaniyetli ve adil bir yoldan gerçekleşmemektedir: bir avuç güçlü çokuluslu şirket, zenginliğin büyük bir kısmını (dünyadaki gayri safi yurtiçi hasılanın %40’ını, ticaretin %70’ini) kontrol etmekte ve dünyanın geri kalanına kendi çıkarlarını dayatmaktadır.

Dünya ekonomisinin farklı ülkeler arasında bölünmesi, bunların tümüne aynı oranda yaramamakta, tersine azgelişmiş ülkeleri daha ileri ülkelere ucuz hammadde (petrol, madenler, tarımsal ürünler) ve ucuz emek sağlamaya mahkûm etmektedir. Bu süreç eşitsizliği azaltacağına daha da arttırır. Daha yoksul olan ülkeler, (teknolojik geriliklerinden dolayı) daha fazla emek barındıran ürünlerini, üretimi daha pahalı ve daha kolay olan (üretim araçlarının niteliği ve niceliği dikkate alınarak) ileri ülke ürünleriyle değiştirmeye zorlanırlar. Bu süreçte kimin kaybedeceği açıktır. Ayrıca dünya ekonomisi, Batılı güçler ve çokuluslu şirketler tarafından kontrol edilir ve bunlar fiyatlarını, ticari mevzuatlarını ve ekonomik politikalarını dünyanın geri kalanına dayatabilirler. Örneğin 1960’ta, Tanzanya’nın, bir Amerikan traktörüne karşılık 200 çuval kahve vermesi gerekirken, 30 yıl sonra bu miktar 600 çuvaldan daha fazlasına çıkmıştır.

3) Çokuluslu şirketler neden bu kadar güçlüler?

Birkaç çokuluslu şirketin dünya üzerindeki egemenliği, doğal olarak, en yüksek bireysel kâr arayışında olan kapitalist gelişmeden kaynaklanıyor. Kapitalistler bunu başarmak için, üretimlerini ve satışlarını arttırarak, yeni pazarlar açarak, varolan pazarları daha fazla sömürerek ve sermayeyi emeğin ve hammaddelerin ucuz olduğu yeni ülkelere kaydırarak, birbirleriyle rekabet etmek zorundadırlar.

Sonuç, zenginliğin çok daha az elde toplanması ve ileri kapitalist ülkelerdeki bir avuç büyük şirketin tüm dünyaya egemen olmasıdır. Çokuluslu şirketler, kendi koşullarını sadece iktisadi yollardan dayatamadıklarında, amaçlarına ulaşmak için, ülkelerinin siyasi ve askeri kurumlarını (ABD, Avrupa, Japonya gibi büyük güçlerin hükümetlerini, parlamentolarını, yasalarını ve ordularını) kullanırlar.

Genellikle gerçek çıkarlarını, “insancıl çıkarların” korunması maskesi ardına saklamaya çalışırlar. Son birkaç yılda, bu “insancıl bombalara”, Yugoslavya’da, Irak’ta vs. tanık olduk. Çıkarlarını gerçekleştirmek üzere, bizzat büyük güçlerce kurulan ve onların egemenliği altında olan uluslararası kuruluşları (IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, NATO gibi) kullanırlar.

Küreselleşme, sistemin gerçek doğasını gizleyen bir sis perdesidir. İşçi sınıfının ve dünyadaki halkların birkaç süper güç ve çokuluslu şirket tarafından uluslararası ölçekte sömürülmesiyle karakterize olan bugünün kapitalizmini en iyi açıklayan tanım, emperyalizmdir.

4) Kapitalizme karşı savaşmadan IMF ve Dünya Bankasına karşı savaşmak mümkün müdür?

Yoksul ülkeleri sefalet düzeyine mahkûm eden bu eşitsiz değişimin bir diğer sonucu da, bu ülkelerin Batılı büyük güçlerden ya da yine onlar tarafından kurulan finans kuruluşlarından (Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi) tamamen köleleşmelerine yol açan borçlar almak zorunda kalmalarıdır. Borçları nedeniyle, bu kuruluşların dayattığı ekonomik planları ve uluslararası ilişkileri kabul etmek zorunda kalmaktadırlar. IMF, Dünya Bankası ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü), sistemin istikrarını sağlamaya çalışan kapitalist kurumlardır. Büyük güçler ve çokuluslu şirketler, bu kuruluşları, kontrol etmek ve izleyecekleri politikaları belirlemek için finanse ederler. Bu kuruluşları reforme etmek ya da demokratikleştirmek mümkün değildir. Çünkü bunlar çokuluslu şirketler için yararsız hale gelirse, bunları maddi olarak desteklemeyi keserler ve yenilerini kurarlar. Çokuluslu şirketlerin gücü, üretim araçlarına (makineler, fabrikalar, toprak ve sermaye) sahip olmalarına dayanır. Bu asalaklar mülksüzleştirilmedikçe ve servetleri halkın demokratik denetimi altına sokulmadıkça, mevcut durumu değiştirmek olanaksızdır.

5) Seattle, Prag, Nice, vb.deki gösterilerin nedenleri nelerdir?

IMF ve Dünya Bankasının, kendilerinden “yardım” alan ülkelere dayattığı politikalar, kapitalistlerin kendi kârlarını arttırmak üzere dünyanın dört bir yanında uyguladığı politikalarla aynıdır: devlet eğitimine ve sağlık sistemine saldırılar, işten çıkarmalar ve ücretlerin düşürülmesi, emekli aylıklarında ve diğer sosyal haklarda kesintiye gidilmesi, iş yasalarının değiştirilmesi, kamu işletmelerinin özelleştirilmesi vs. En yoksul ülkelerde, bu politikalar çok daha hızlı bir şekilde uygulanır ve bunların doğal kaynaklarının çokuluslu şirketlerce yağmalanmasıyla birleşir. Sonuç olarak, yoksulluk düzeyi ve tüm dünyadaki çevre tahribatı gibi, zenginle yoksul arasındaki uçurum da artar. Seattle’da başlayan ve IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve diğer finans kurumlarının toplandığı tüm şehirlerde gerçekleştirilen protestolar, pek çok gencin ve işçinin büyüyen öfkesinin bir yansımasıdır.

6) Başka bir toplum mümkün müdür? Öğrenciler Sendikasının alternatifi nedir?

Öğrenciler Sendikası (SE), her zaman, kapitalistlerin uluslararası ölçekteki saldırıları ve sömürüsüne, işçiler ve gençlerin uluslararası mücadelesiyle karşılık vermemiz gerektiğini açıklamıştır. 15 yıllık varlığımız boyunca, Filistin, Güney Afrika, Meksika, Rusya ve Endonezya’daki solcu öğrenci örgütleriyle uluslararası dayanışma kampanyaları örgütlememizin ve yorulmak nedir bilmeksizin enternasyonalizm fikirlerini savunmamızın nedeni budur.

 IMF ve diğer emperyalist kuruluşların toplandığı şehirlerdeki protestolar, bunların politikalarına karşı uluslararası muhalefetin bir göstergesidir; fakat bu adaletsizliğe son vermek istiyorsak, ihtiyacımız olan şey, toplumun devrimci dönüşümüne önderlik edecek bir işçi hareketinin katılımıyla, sebatkâr ve çok daha kitlesel bir uluslararası mücadeledir.

Mücadele, şu ya da bu çokuluslu şirkete karşı protestolarla veya şu ya da bu kuruluşun (IMF, Dünya Bankası, WTO, vs.) kapatılması girişimiyle sınırlandırılamaz. Bizim asıl amacımız, bankaları ve büyük tekelleri ulusallaştırarak, çokuluslu şirketlerce biriktirilen servete el koyarak, kapitalizme bir sistem olarak son vermek ve bu serveti, azınlığın çıkarlarını değil çoğunluğun ihtiyaçlarını karşılamak üzere dünya ekonomisini demokratik bir tarzda ve tüm ezilenlerin katılımıyla planlamak için kullanmaktır. Tek alternatif, gerçek bir sosyalist toplumdur (SSCB’de başarısızlığa uğrayan bürokratik karikatür değil). Bu sadece mümkün değil zorunludur da.

Bu radikal değişim, yalnızca, kapitalist baskının sonuçlarına maruz kalan diğer toplum kesimlerinin başındaki işçi sınıfının (üretimi durdurma ve çokuluslu şirketleri bozguna uğratma gücüne sahip en güçlü ve en büyük toplum kesimi) devrimci hareketiyle gerçekleştirilebilir.

Öğrenciler Sendikası (Sindicato de Estudiantes)

www.sindicatodeestudiantes.org
s.estudi@arrakis.es

Giriş | Hakkımızda | Yazılar | Fotoğraf Galerisi | Üyemiz Olun | Kitaplık | Linkler

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 08/08/03
© 2003  t o p i g   web tasarım